REKLAM ALANI

Filiz Özkal : İmkansız



     Güzel bir İstanbul sabahı uzun süredir görüşmediğim (hatta üzerinden neredeyse tam 2 yıl geçmiş) bir arkadaşımla buluşmaya karar verdik.
Kendisi benim canım şehrim; doğduğum, vazgeçemediğim, yüreğimin sesi olan, ne olursa olsun kendimi hep oraya ait hissettiğim İzmir'imden gelmişti. Önce uzun uzun düşündüm İstanbul gibi bu metropol kentte insan pazarından kurtulup söyle sakin bir yer neresi olur diye.. Evettt Tarabya'yı seçtim. Yemeğimizi yer, kahvemizi içeriz, hem de görüşemediğimiz bunca zaman sonra birbirimize anlatacağımız konuların hasbihalini yaparız coşkusunda buluştuk.

Baktım arkadaşım "kem küm", sıkıntılı...
Benim bildiğim çok da mutlu bir hayatı vardır. Kendisini çok seven bir eşi, şimdilerde evlendirmeye hazırlandığı dünyalar güzeli kızıyla birçok çifte örnek teşkil ederler. Nasılsın, ne var ne yok demeye kalmadan sular seller misali gözlerinden yaşlar boşandı. Yüreğinin bir yeri acıyorsa, ağlamaya karşı olmadım hiçbir zaman. Zaten istemdışı döküldüğü için, mendil aramaktan başka aklınıza hiçbir şey gelmiyor..

Efendim yıllar sonra; küçük bir tesadüf mü diyelim, yoksa malum bu sosyal medya olayından sonra (şu günlerde her an herkesin başına gelebiliyor) bir karşılaşma mı desek, eski üniversite aşkıyla bir araya gelmiş sevgili arkadaşım. Eski duygular birden şahlanıp atağa kalkıvermiş.
Doğal olarak geçmişe yolculuk başlamış aralarında. Araya yıllar girse de; yaşanmışlıkların unutulmadığı bir gerçek.
Herkesin bir geçmiş takıntısı vardır. Kimi zaman öfkeyle, kimi zaman dudaklarımıza yayılan tebessümle, "iyi ki yaşamışım" ya da tam tersi "unutmak istiyorum" dediğimiz yolculuklarımız bizi kanatır, hırpalar, düşündürür. En iyisi bile yüreğimizin bir yerine çimdik atar. Beynimizin her hücresine kodlanmış olayları unutmak kolay olmuyor.

Ben yine psikologlarımızın haddim olmayarak çelişkili yorumlarına takılıp kaldım.
Bazen ünlü başucu atasözlerimizdeki gibi 'an'ı yaşayın tarzı bizi yüreklendiren sözleri, diğer yanda kapısını ilk çaldığınız psikiyatr ve psikologların geçmişinizi didiklemeleri..
Tarih hiçbir zaman geri dönmüyor, hepimiz biliyoruz.. Her şey yaşadığımız anda gizli. Sonra bir şey oluyor ve eski kodlar aniden açılıveriyor.. Bu eski bir arkadaş, geride kalmış bir aşk, bir koku, bir ses sonrası karşımda hüngür hüngür ağlayan arkadaşımın yaşadığı olayda olduğu gibi rayından çıkıyor...

Ben aşk konusunda ne kadar fetva veririm diye düşünmeden edemedim. Bazen benim de boyumu aşan konularla karşılaştığım oluyor. Duygular her kişiye göre değişiyor nedense.. Kimsenin fazla özeline giremiyorsunuz. Bir an düşündüm, arkadaşımın kalbine girmek ve onun yüreğinin sesi olmak istedim. Kolay olmasa da birazcık naçizane başarabildim.
Yaşarken kıymetini bilmediğimiz duygular bizden uzaklaştığı zaman birden değer kazanıyor. Antikacı dükkanı gibiyiz. Sandık sepet 'sakladığımız', önemini unuttuğumuz anılarımızın yıllar geçtikçe paha biçilmez hale gelmesi gerekiyor galiba. Çevreme bakıyorum, herkesin hayatında unutamadığı birçok anısı var. Bu anıların en önemlisi de aşka dair olanlar.. Dünya sevgi kavramı üzerinde dönerken, tüm din ve felsefe kitapları sevgiden bahsederken, duygularımızı nasıl soyutlayabiliriz ki. Aşk ve biz.. Yaşarken değersiz kıldığımız, birbirimizi hırpaladığımız, daha sonra altın bulmaktan daha zor olan bu duyguyu geçmiş yaşamda yaşamışsak ve karşımıza aniden o kişi tekrar çıkarsa, allak bullak olmak kaçınılmaz oluyor. Anladım ki biz 'imkansız' olanı seviyoruz. Hemen aklıma gelen dörtlüklerle bu tehlikeli konudan kaçıyorum:

Aşk kaçmaktan çok kovalamayı sever...
Görmekten çok özlemeyi...
Dokunmaktan çok düşlemeyi...
Gitmekten çok beklemeyi sever...
Vee aşk o kadar haindir ki nerde imkansız varsa onu sever..
İşte bende 'imkansız'ı sevdim 

(Negra)
                                       Filiz Özkal  KHA

Yorum Gönder

0 Yorumlar